BİR RENGİN SESSİZ YÜKSELİŞİ
Bir rengin sessiz yükselişi…
Son yıllarda gözümüzün aşina olduğu bir renk var.
Antrasit.
Ne tam siyah, ne de gri.
Kimi zaman bir otomobilin gövdesinde,
Kimi zaman mutfak dolaplarında,
Kimi zaman da binaların kiremit renginden tutun, evimizin tüm mobilyalarına.
Kimi zaman da binaların kiremit renginden tutun, iç ve dış cephelerine kadar.
Sessizce, adeta fark ettirmeden hayatımıza girdi.
Girmesiyle birlikte o beyaz cepheli, kırmızı kiremitli binalarımız yok etti.
Çiçekli perdelerimizi, rengarenk motifli halılarımızı, kırmızı koltuklarımızı yok etti.
Sanki tüm şehirle birlikte renkler kesilmiş gibi,
Gökyüzünü karabulutlar sarmış gibi,
Ormanın yaprakları solmuş,
Yemyeşil dağların siyaha büründüğü gibi…
Hızla şehrimiz karardı.
Peki neden?
Neden bu kadar koyu, bu kadar iddiasız, ama bu kadar güçlü gibi görünen bir ton tercih edilir oldu?
Mat duruşu, sade ama kararlı haliyle, belki de modernliği temsil ediyor.
“Ben buradayım ama iddiasızım” diyen bir tavrı var.
Sadelik mi, içsizlik mi?
Dikkat çekmeden zarif manalı gibi görünür.
Mesafeli adeta zevki ve modernliği değil, belki bir soğutmasını temsil eder.
Hayatın karmaşası içinde insanlar bir tür dinginlik sunuyor gibi görünüyor.
Siyahın ağırlığından fazla bulunur, herkes için bir denge noktası gibi.
Beyaza göre daha başkası; ne beyazın gösterişi var, ne siyahın kasveti.
Doğruya yanlış yorumlamaktan kaçan kişiler, antrasiti tercih ederler.
Temsilde rengin içindeki yalınlığı, onu bir renkte temsil ediyor.
Belki de tam bu yüzden, betonu içinde barındırır, camın ardında duran bir sessizlik hissi verir.
Kim bilir…
Belki de gri, antrasitin yerini yine canlı bir renkle bırakır.
Ama bugün, çağımızın ruh halini anlatan bir renk varsa, o da antrasittir.
Siyaha yakın ama siyaha karşı duran…
Renk ve yaşamımıza dokunmak dileğiyle kalın sağlıcakla…