Siyasette Sevgi Saygı Ve Samimiyet
Bazı siyaset bilimcilerine göre siyaset saygı, sevgi ve hoşgörü sanatı olarak tanımlanır.
Hoşgörülü ve anlayışlı düşüncede olan siyasetçiler kendileri ile ilgili olumsuz kararlar dahi alınmış olsa gayri insani tepkiler vermeyerek olayları soğukkanlılıkla karşılamayı yeğlerler.
Bu düşünceleri ile bazılarına göre hakkını aramadığı için eleştirilseler bile günü geldiğinde adaletin tecelli ettiğinin farkındadırlar. İşte tam da bu yüzden, ( bazı ) siyasetçiler önceliği bireysel gezilerinde veya onlarca kişinin katıldığı toplantılarda bile olsalar seçilmiş olduklarının bilincinde olmaları ve seçmene saygı çerçevesi içinde davranmaları gerektiğini kendilerine kural olarak belirlemişlerdir.
Peki seçmenine saygı göstermeleri dediğimizde anladığınız nedir bilemem, fakat kendilerine yöneltilen soruları ayağa kalkarak ceketlerinin düğmeleyerek hatta karşısında bulunduğu insanlar ile göz teması kurarak cevaplayan siyasiler bana kendimi her zaman değerli hissettirmiştir.
Bu demek değildir ki saygı samimiyeti gölgeler.
Çevresindeki insana yukarıda belirtiğim şekilde hitap eden bir siyasi benim değil aslında kendi değerinin farkındadır. Amaç ötekileştirmek değil elbette. Toplum olarak her ne kadar samimi insanı seviyor olsak da, kişisel egolar ve kendini değerli hissetmek birçok konuda öne geçebiliyor.
Geçtiğimiz günlerde katılmış olduğum bir toplantıda gözlemlediklerim tam da bu tespitlerimi doğrular nitelikte oldu.
2 ayrı partinin milletvekillerinin il ve ilçe yöneticilerinin farklı günlerde fakat aynı mekânda olan, toplantılarına katıldım. Birisi katılımcıların egolarını okşayacak kadar saygı içerisinde geçen toplantının bir diğeri, yine katılımcılara önemli olduğunu hissettirmiş olsa da fazla samimiyetin getirmiş olduğu rahatlık beni biraz düşündürdü.
Siyasi Partilerde başlıkta kullandığım hasletlerin en çok erozyona uğradığı dönemler aday tespitlerinde olur nedense. Bir yere talip olan kişi uygun görülmediği veya kazanamadığı zaman karşısındaki rakibini küçük düşürmek ve rencide edebilmek için türlü entrikalara tevessül ederler. İşte bu entrikalardan sizleri arındıracak olan güç, nasıl davrandığınızın altın da saklıdır.
Genel Merkez bir partiliyi İl Başkanlığına uygun görerek onunla başarılı olunacağını açıkladığında bu tür hazımsızlık gösterenler hemen taarruza geçerek yıpratma hareketine başlarlar. Kısacası demem o ki partiler daha dışarıya pencerelerini açmadan kendi içlerinde çatışmaya başlayan insanlarla dolar taşar.
Siz bu yazdıklarıma bencillik diyebilirsiniz, ben gazeteci olarak iyi bir gözlemci olduğumu düşünüyorum, buda benim egom olsun. Ama siyasete karşında ki insana saygı duymak başka bir evredir. Kendini kabulleniştir, sana oy verenlere saygıdır, kırmızı koltuğu hakkını vermektir.
Bu demek değildir ki, katıldıkları toplantılarda kendilerince samimiyetin verdiği rahatlıktan dolayı ayağa kalkmayan ceketini kapatmayan siyasetçiler kötüdür. Elbette onlar da işinin gereğini en iyi şekilde yapıyorlar.
Tam da bu noktada tavrım ya da izlenimlerimi aktarırken ki söylemek istediğim, siyasette saygı ve samimiyetin bir arada yürütülebileceğidir. İkisini ayrı çizgide yürütmemek seçmeninizi, izleyicinizi veya inandırıcılığınızı sekteye uğratır.
Ben şahsen sorularıma samimi bir şekilde cevap veren siyasetçiyi çok severim. Fakat bana insan olduğum için değer veren, makamı gereği beni bilgilendirmesi gereğinin bilincinde olan ve bunu karşımda devleti temsil ederken, edep ile yapan siyasetçiyi daha çok severim.
Mensup olduğu partisine zarar vermemek adına kendisine yöneltilen sorulara olgunlukla karşılayan insanlar makam ve mevkisi ne olursa olsun, şahsi menfaatlerini aşmış, vatandaşın ve devletin sorumluluklarını yüklenmiş insanlardır.
Bir makama birçok kişi talip olabilir ama bir kişi layık olur, önemli olan bunun farkında olabilmektir.
İşte o atanan kişiye saygılı olup sahip çıkılmalıdır. Üstelik bu kişi size öncelikle insan olduğunuzdan dolayı saygı duyulması gerektiğini hissettiriyorsa önemlidir.
Sağlıcakla kalın…